My biSgen

ParçaLanmış, böLünmüş dünyama-kimLiğime müzik gezegeninden düşen ışığın göLgesi vursa yeter!….

Archive for the ‘Grup / Sanatçı Tanıtım’ Category

burçak taRLası – geLin ayşe – tüLay geRman

leave a comment »

BURÇAK TARLASI

Sabahtan kalktım da ezan sesi var,
Ezan sesi değil (yar yar), burçak yası var.
Bakın şu deyyusun kaç tarlası var.
Aman da kızlar ne zor imiş burçak yolması
Burçak tarlasında yar yar gelin olması.
Eğdirme fesini yavrum, kalkar giderim
Evini başına yandım yıkar da giderim.

Elimi salladım değdi dikene
İnkisar eyledim (yar yar), burçak ekene.
İlahi kaynana, ömrün tükene.
Aman da kızlar ne zor imiş burçak yolması
Burçak tarlasında yar yar gelin olması.
Eğdirme fesini yavrum, kalkar giderim
Evini başına yandım yıkar da giderim.

Sabahtan kalktım da sütü pişirdim
Sütün kaymağını (yar yar), yere taşırdım
Burçak tarlasında aklım şaşırdım
Aman da kızlar ne zor imiş burçak yolması
Burçak tarlasında yar yar gelin olması.
Eğdirme fesini yavrum, kalkar giderim
Evini başına yandım yıkar da giderim.

Halk Türküsü

Henüz dört yaşındayken şarkı söylemeye başlayan sanatçı, Ankara Radyosu’nda, Ayşe Abla’nın Cumartesi akşamları çocuklar için yaptığı programlarda Schubert’in "Serenad"ını ve "Ihlamur Ağacı"nı söyledi. Ferdi Statser’den piyano dersleri aldı.

1956 yılında Üsküdar Amerikan Kız Koleji’ni bitiren Tülay German, ailesinden habersizce Ankara’da Süreyya gazinosunda sahneye çıktı. 1960 – 1962 yıllarında caz şarkıcısı olarak isim yaptı, İstanbul Radyosu’nda Hulki Saner‘in hazırladığı "Melodi Kervanı" adlı programda yer alan ilk Türk şarkıcısı oldu, radyoda Salim Ağırbaş Beşlisi’nin haftalık programlarında caz şarkıları söyledi.

Müzik yaşamının ilk yıllarında Atıf Yılmaz‘ın evinde Ruhi Su‘dan ders aldı. Aşık Nesimi Çimen ve Aşık Ali İzzet‘ten öğrendiği türküleri, çağdaş yorumla söyledi. 1960’lı yıllarda dörtlü dinletilerde çalıp söylediler. Timur Selçuk‘la albüm çalışmaları yaptı.

1962’de eşi Erdem Buri ile "Çoksesli Türk Popüler Müziği"ni gerçekleştirdi. 1964 yılında, Yurdaer Doğulu, Erol Büyükburç, Tanju Okan gibi sanatçılarla, Milli Orkestra ile katıldığı "Balkan Melodileri Festivali"nde, eleştirmenlerin en beğendiği şarkıcı seçilip, dönemin popüler yayın organı olan Arena dergisine kapak oldu ve Türk Pop müziğinin ilk "hit"i kabul edilen "Burçak Tarlası" plağını doldurdu. Bu plakla birlikte, "Aranjman" adıyla bilinen batı müziği şarkılarına Türkçe sözler yazılarak oluşturulan ve yıllarca hüküm süren ‘tür’ tarihe karışır ve Türk Popüler müziği bu albümden sonra gerçek anlamda doğmuş olur.

Caz dünyasının efsanevi sanatçılarından Charles Mingus, German’ın Tract albümünü dinleyince, Duke Ellington‘un ölümü üzerine yazdığı şarkıyı seslendirmesini ister. Duke Ellington’s Sound of Love, önce German’ın geçirdiği bir trafik kazası, ardından Mingus’un ölümü üzerine yayınlanamaz. Avrupa’nın ünlü virtüozlarından François Rabbath ile de çalışan sanatçı, Zülfü Livaneli‘nin Günlerimiz albümüne de Yiğidim Aslanım ve albümle aynı adı taşıyan şarkılarını seslendirerek konuk olmuş, Rabbath, Cahit Berkay, Erol Erdinç ve Engin Yörükoğlu ile birlikte bu albüme katkıda bulunurlar.

1966 yılı başında plak yapmak üzere Paris’e gitti. Fransızca on plak doldurdu. Fransa’da, Belçika’da, Almanya’da, Polonya’da, Tunus’ta, Fas’ta, Hollanda’da ve Brezilya’da radyo ve televizyon programları yaptı, konserler verdi, çeşitli festivallere, televizyon ve radyo programlarına katıldı. Fransa’nın en önemli konser salonlarında Charles Aznavour, Lèo Ferre, Moody Blues gibi isimlerle birlikte konserler verdi. A.B.D için İlhan Mimaroğlu‘nun kendisi için yazdığı "Tract" albümünü doldurdu.

Fransa’da Türkçe olarak yaptığı albüm, Charles Cros Akademisi 1981 Plak Büyük Ödülü`nü aldı.

Tülay German, en son olarak "Nazım Hikmet’e Saygı" adlı bir albüm doldurduktan sonra, 1987 Hollanda konseriyle sahnelerden çekildi. 1988’de dünya piyasalarına çıkan "The Song of Poets" (Şairlerin Şarkısı) derleme albümü, 1999 yılında "Yunus’tan Nazım’a" adı altında Kalan Müzik tarafından Türkiye’de yeniden çıkarıldı.

Sanatçı, müzik yaşamının yanısıra yazarlık da yapmaktadır. Yayımlanan iki kitabının dışında 1999’dan beri Adam Sanat dergisinde yazıları çıkıyor.

ESERLERİ
Erdemli Yıllar
Tülay German
Tarih Anı İncelem Dizisi
HAKKINDA YAZILANLAR
33 yıldan beri Fransa’da yaşayan Tülay German sesiyle geçmişe götürüyor O ilkti…
Murat Tunal
Aktüel 19.8 1991
Türküleri kentli bir anlayışla yorumlayan sanatçıların ilk neslini temsil ediyor. Geçenlerde piyasaya çıkan "Yunus’tan Nazım’a" adlı derlemesi ise onun, tek aşkı Erdem Buri’yle birlikte göğüs gerdiği zorluklarla dolu hayatını hatırlatıyor.
Tülay German herkesin adını bildiği ama hayatında her zaman gizemli bir yan kalacak insanlardan. Sadece 33 yıldır Fransa’da yaşamasının getirdiği bir bilgi eksikliği değil bu. Çoğu insan gibi uzlaşarak, boyun eğerek yaşamamasından, hep akıntıya karşı, yüreğinin sesini dinleyerek hareket etmesinden kaynaklanan bir aykırılık onu bize unutturan. Anlayamadığımız şeyleri görmezden gelmek gibi bir şey.1935 İstanbul doğumlu Tülay, Üsküdar Amerikan Koleji’ni bitirdikten sonra ailesine başkaldırıp kendini müziğe adayarak başlıyor mücadelesine… Sonrası bir çorap söküğü gibi. Şimdilerde adı yavaş yavaş hafızalardan silinen Erdem Buri’ye olan aşkı hayatının akışını değiştiriyor.
Erdem Buri Osmanlı döneminin ünlü vezirlerinden Suphi Paşa’nın torunu, Hamdullah Suphi ve Suat Derviş’in de yeğeni. Adı Mustafa Kemal tarafından bir içki sofrasında konan Erdem Buri, dedesinin ve dayısının yolundan gitmez, Türkiye İşçi Partisi’ne yazılır. Bir yandan müziğe merak sarar, radyo konuşmaları yapar, dergilere eleştiriler yazar, felsefe konularına eğilir. Zamanla dört başı mamur bir düşünür ve sanatçı kimliği kazanır.
Tülay 60’ların başında yabancı şarkılar söylemekte, ses yarışmalarında dereceler almaktadır. Ama Erdem Buri bir gün ona henüz şarkıcı olmadığını, kendi müziğini kendi dilinde söylemesi gerektiğini anlatır. Türk halk müziğinden seçtiği parçaları çok sesli düzenlemelerle ve Batı çalgılarıyla Tülay’a söyletmeye başlar. Bu çalışmalar Tülay’ı üstad Ruhi Su’ya götürür. Ruhi Su Tülay’ın hem sesini hem de halk müziğine yaklaşımını beğenir ve ona haftada üç gün ders vermeyi kabul eder.
Tülay türkü derslerinin yanında Erdem Buri’den ekonomi, felsefe, caz ve elektronik müzik konusunda dersler almaktadır. Buri’nin Moda’daki evi onun için bir üniversite olur. Bu arada "Burçak Tarlası," "Kızılcıklar Oldu mu," "Mühür Gözlüm," "Hekimoğlu" gibi türkülerin uyarlamalarıyla önemli bir dinleyici kitlesi yaratır.
Buri sadece Tülay’ın müziğinin temel noktalarını belirlemekle kalmaz, bu müziği yapacağı uygun ortamı da hazırlar. Şarkılarına radyoda ve sahnede sansür uygulanan Ruhi Su ve Tülay için, As Kulüp’ün kurulmasına öncülük eder. As Kulüp belki dönemin devrimci ruhunu hissettiren bir özgürlük ortamıdır ama zaman zaman herkesi tedirgin eden olaylar da yaşanır. Örneğin bir gece Tülay "Burçak Tarlası"nı söylerken "Bakın şu deyyusun kaç tarlası var" dediğinde bir adam ayağa kalkıp "Bu orospunun yüzünden tarlalarımız elimizden gidecek" diye bas bas bağırarak sahneye yürür. "Olay çıkarmaya hazır gençler" masalardan hiç eksik olmaz.
Zorluklar bitmez. Erdem Buri, 1964’te Selahattin Hilav’la birlikte çevirdiği Plehanov’un "Marksist Düşüncenin Temel Meseleleri" ve Hegel’in "Diyalektik ve Mantık" adlı kitaplar nedeniyle 15 yıl hapis istemiyle yargılanmaktadır. Tülay’la Buri, 29 Mart 1966 gecesi Fransa’ya gitmeye karar verir.
Uzun, bunalımlı günlerin ardından, yeni bir çevrenin içindedirler. Dario Moreno, Juliette Greco, Jacques Brel, Abidin Dino ve zaman zaman İstanbul’dan gelen dostları Timur Selçuk, Ümit Yaşar, Çetin Altan, İlhan Mimaroğlu… Tülay kulüplerde şarkı söylemeye ve Fransızca plaklar kaydetmeye başlar. Bir yandan birçok Avrupa ülkesinde konserler verir…
Tülay German’ın uzun bir aradan sonra ülkemizde yayınlanan ilk çalışması "Yunus’tan Nazım’a," Fransa’nın önemli kontrbasçılarından François Rabbath’la gelişen sanatsal dostluğunun bir ürünü. German’ın 1976’da France Culture radyosunda yaptığı bir programı dinleyen kontrbasçı, sanatçıya bir Türk enstrümanıyla eşlik etmeyi tasarlar. Hemen Türkiye’den bir saz getirtilir ve Rabbath uzun bir süre eve kapanarak saz çalmayı öğrenir. Rabbath ve German o yıl Avignon festivaline katılır. 1980’de Yunus Emre, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal ve Nazım Hikmet şiirlerinin Erdem Buri tarafından bestelendiği "Toulai et François Rabbath" adlı albüm çıkar. Albüm Charles Cros Akademisi’nin Plak Büyük Ödülü’nü alır. Daha sonra "Hommage a Nazım Hikmet" (Nazım Hikmet’e saygı) yayınlanır. İkili Zülfü Livaneli’ye 1982 albümü "Günlerimiz"de eşlik eder.
German’ın acı olaylara, zor zamanlara rağmen hep müzikle ve Erdem Buri’yle dolu hayatı 1993’te Buri’nin ölümüyle kötü bir döneme girer. Arkadaşları Hıfzı Topuz Adam Sanat Dergisi’ndeki "Tülay’la Erdem’in Serüveni" başlıklı yazısında o günleri şöyle anlatıyor: "Tülay da sanki öldü Erdem’le birlikte. Bütün günlerini Pere Lachaise mezarlığında Erdem’in başucunda geçirdiğini anlattılar. Tülay artık yemiyor, içmiyor ve kimseyi görmek istemiyordu. Arabasını bile oturduğu apartmanın karşısındaki postanede çalışan yoksul bir kıza armağan etmişti."
Tülay German sonunda dostlarının dayatmalarına dayanamayıp eski türkülerden bir derleme yapmayı kabul etmiş. Albümde yer alan 21 parça, 60’lı yılların sonunda yeşeren, Batı müziği anlayışıyla kentlileşen türkü ekolünün ilk çağını temsil ediyor. "Mapusane," "Dere Geliyor," "Hekimoğlu" gibi anonim türkülerin yanında Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Yunus Emre’den uyarlamalar ve Erdem Buri’nin, Nazım Hikmet’in "Kurtuluş Destanı," "En Güzel Deniz," Hürriyet Kavgası" gibi şiirlerinden yaptığı aranjmanlar yer alıyor. François Rabbath’ın gitara benzer saz çalma tekniği, geleneksel türkülerimize alışık olmadığımız ritmik bir hal veriyor. Önceleri yadırgayabileceğiniz bu çoksesli teknik, Tülay German’ın güçlü ve eğitimli sesi için etkileyici bir altyapıya dönüşüyor.
German’a göre bu derleme geçmişten kalan bir seda değil. 33 yıldır ayrı olmasına rağmen kendisini Türkiye’den hiç ayrılmamış gibi hisseden sanatçı, bu çalışmayı bir dönüş albümü olarak da görmüyor. O bu albümün, ileride gerçekleştirmeyi düşündüğü, geçmişe yönelik bir projenin ilk aşaması olduğunu söylüyor. "Yunus’tan Nazım’a" geçmiş günlerden bir öykü hatırlattığı için özel bir değer kazanıyor. Ülkeleri hakkında fikirlerini söyledikleri, varolan formları eşelemek yerine daha çağdaş olanı aradıkları için haksız suçlamalara maruz kalan iki insanın öyküsünü…
Yunus’tan Nazım’a / Kalan Müzik

Emel Armutçu

Soprano olabilecek, istisnai bir sesi vardı. Dört yaşındayken Klasik Türk Musikisi, ilk gençlik yıllarında ise İngilizce, İspanyolca şarkılar ve caz söyledi. Ama bir gün yolu geleneksel türkülerimize çıktı. Onları yüzyıllardan ve sınırlardan aşırıp dünyanın pek çok ülkesine ulaştırdı, İşte Tülay German’ın o sesi ve yorumuyla bir dönem çok sevilen türkülerinden oluşan albümü Kalan Müzik’ten geçtiğimiz günlerde çıktı. German’ın ‘‘Düşmemiş Bir Uçağın Kara Kutusu’’ adlı ikinci kitabıyla eşzamanlı olarak. Türk Pop Müziği’nin ilk kayıtları ile birlikte hiç yayımlanmamış kayıtları da içeren bu albüme ilişkin bir yazı yazan Murat Meriç, ‘‘Türk Popüler Müziği’nin Fragmanı’’ diyordu German dönemi için: Geçmişe dönüp baktığımızda karşımıza çıkan her türün neredeyse ilk icracısıydı o. Paris’te yaşayan German, en çok müziğe ve ülkesine gönül vermişti. Bir de hayat arkadaşı Erdem Buri’ye…
1935 yılında ‘Vekalet’te müfettiş bir baba ile evkadını bir annenin tek çocuğu olarak İstanbul’da doğdu. Şarkı söylemeye dört yaşında başlamış, komşu kadınları sık sık ağlatmıştı. Söylediği ilk şarkı, Yesari Asım Ersoy’un ‘‘Gurbet elde kimsesizim, buna sebep yar oldu’’ydu. Yakışıklı babasına aşıktı; kimse onun gibi masal anlatamazdı. Büyüyünce babasına varacaktı.
Benim babam güzel. Herkesten güzel. Bıyığı filan da yok. Trenin penceresindeki o kocaman bıyıklı adam, babam değil benim. Bağırıyorum. Gar Gazinosu’nun oraları çın çın ötüyor. ‘‘Bu benim babam değil’’ diye bağırıyorum, tepiniyorum. Ertesi gün bıyıklarını kesti babam.
İlkokuldayken radyoda Schubert’in Serenat’ını ve Ihlamur Ağacı’nı söyledi. Ferdi Statser’den beş yıl piyano dersi aldı. Ankara’da ilkokulu bitirdiğinde konservatuvara gitmeyi çok istemişti. Çünkü onu dört yaşındayken söylediği Klasik Türk Müziği parçalarını dinleyen hocalar, ‘‘Bir tek usul yanlışı yok’’ demişlerdi. Dönemin büyük sopranosu Belkıs Aran, anne-babasından gizli bir Alman hocaya götürmüştü onu, ‘‘istisnai bir soprano olabilir’’ demişti hoca. Ama ailesi konservatuvara yollamadı. İstanbul Üsküdar Amerikan Kız Koleji’ne gönderildi.
Okulda bir kağıt dağıtıldı. Tek soru var: ‘‘Okul bitince evlenecek misiniz, yoksa üniversiteye mi gideceksiniz? Ne o, ne o. ‘Şarkıcı olacağım’’ diye yazdım. Müdür Miss Martin çağırdı. Bizleri her şeyden önce, iyi, bilgili bir ev kadını olmaya hazırlıyorlarmış. Eğer şarkıcı olmak istiyorsam, burayı değil başka bir okulu seçmem icap edermiş. Memleketin şarkıcıdan daha fazla, bilgili annelere ihtiyacı varmış. Benim kağıdımdaki gibi ciddiyetten uzak bir cevaba rastlamamışlar…
Zaman zaman kalmaya gittikleri Ankara’da, hangi gece kulübüne gitse ısrar kıyamet sahneye çıkarılıyordu. Ve bir gün birinden, Süreyya’dan teklif aldı; gecede 75 lira. Ama babası asla izin vermezdi. Her gece 23.00’te ‘‘Allah rahatlık versin’’ diyerek odasına çekiliyor, sonra giyinip çıkıyor, İngilizce ve İspanyolca şarkılar söylediği kulüpte müthiş sükse yapıyordu. Ta ki babasının yakın bir arkadaşı kulübe müşteri olarak gelene kadar… O gece babasından tam bir Osmanlı tokadı yedi ve o günkü trenle İstanbul’a gönderildi. 25 yaşındaydı. Ama İstanbul’da aldığı teklifle babasını ikna edebildi. 1960-62 arasında caz şarkıcısı olarak isim yaptı.
Kendi türkünü söyle
Radyoevine gittim. Yaptığım son dört programın parasını almaya. Merdivenlerde Şerif Yüzbaşıoğlu’na rastladım. ‘‘Aman nerdesin? Ne zamandır seni arıyoruz. Erdem Buri Yaz Rüzgarı diye bir program yapıyor, muhakkak seni istiyor’’ dedi Buri’nin eskiden beri hayranıydım. Büyük caz ustalarıyla yaptığı konuşmalardan çok şey öğrenmiştim. Sesine, konuşma tarzına, Türkçesine bayılırdım.
1940’lı yıllarda kurduğu grubuyla caz çalan, ’50’lerde radyodaki caz programlarıyla tanınan Buri, ona yeni bir şey önerdi, ‘‘Kendi müziğini kendi dilinde söyle’’. Onun tanıştırdığı Ruhi Su’dan ders aldı ve ilk kez bir türkü repertuarına girdi: Kara Tren. Arkası geldi; programlarında Türkçe şarkılara ağırlık vermeye başladı. 1964’te Yugoslavya’da yapılan 1. Balkan Melodileri Festivali’nde eleştirmenlerin en beğendiği şarkıcı seçildi. Ardından plak yaptığı Burçak Tarlası, Türk Popüler Müziği’nin gerçek anlamda ilk hit şarkısı olacaktı. Sonra ‘‘Kızılcıklar Oldu mu?’’ Bu, müziğini ve dünya görüşünü sağlam temellere oturttuğu dönemdi. Bir yandan da sansürlüydü.
Bir gece hemen karşımdaki masada armonize edilen türkülerin radyoda çalınmasını yasaklayanlardan birini görmez miyim! Adam utanmadan ‘‘Sizinle iftihar ediyoruz’’ diyerek ayakta alkışlıyor beni. Programım bittikten sonra soyunma odama gelmek istemiş. Haber yolladım: ‘‘Sansürcüleri kabul etmiyor.’’
1966’da bir çeviri yüzünden hakkında 15 yıl ceza istenen Erdem Buri ile birlikte Paris’e gitti. ‘‘Erdem mi, İstanbul mu’’ diye sıkışmış, sonunda aşkını seçmişti. Zaten kendisine de sahnede tabanca çekiliyor, sürekli tehdit mektupları alıyordu. Zaman zaman gelmesi dışında, Türkiye’ye hiç dönmedi. Fransızca 10 plak doldurdu. Fransızlar’ın Tülay diye okuması için adı Toulai olarak yazıldı. Önemli konser salonlarında, aralarında Charles Aznavour, Leo Ferre, Moody Blues’un olduğu önemli sanatçılarla konserlere çıktı, Türkçe şarkıları orada söylemeye devam etti. Fransa, Belçika, Almanya, Polonya, Tunus, Fas, Hollanda ve Brezilya’da radyo ve televizyon programları yaptı; aşk türküleri, kahramanlık türküleri, ağıtlar sınırları aşıp yüzyılları geçti. ABD’de plak doldurdu. Pek çok ödül aldı.
Kırmızı ışık yandı. Baş teknisyen ‘‘Biz hazırız’’ dedi. 13. yüzyıldayım. Sabahattin Eyüboğlu’nun deyişiyle ‘‘Şairler şairi, insanlar insanı, dostlar dostu’’ Yunus’layım 16. yüzyılda, Sivas’tayım. Yavru balaban bakışlı/Yayla çiçeği kokuşlu/ Kokar Elif deyi deyi. 17. yüzyılda, Çukurova’dayım. Ağzım Elif diyor, yüreğim Erdem. 19. yüzyıla vardım. Toroslar’dayım: ‘‘Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey’’ demiş Nazım. 20. yüzyıldayım. İstanbuldayım. Yurdumu gezdim, yüzyılları aştım ve Nazım’ın Abidin’e sorduğu soruyla bitirdim plağımı.
Sessizce çekildi
Son albümü Nazım Hikmet’e Saygı adını taşıyordu. 1987’de Hollanda’da verdiği bir konserle sahneye veda etti; eskimeden, sessiz sedasız çekilmek istedi. Erdem Buri 1993’te onu bırakıp gittiğinde, kimse iki kez uzun süre komada kalıp bir kez de kalp durmasından sonra nasıl yaşadığını çözememişti. Tülay German ‘‘Gerçek sevginin gücünü bilselerdi, çözerlerdi’’ diye düşündü. Sonraki bir gün, Sarah Bernardt’ın mezarını arayan bir grup, şarkı söyleyen bir kadın sesi duydular. Uzun boylu, çok zayıf, avurtları çökmüş, siyahlar içinde bir kadın dimdik, üstü kıpkızıl güllerle kaplı bir tabutun yanında şarkı söylüyordu: Yavru balaban bakışlı/Yayla çiçeği kokuşlu/Kokar Erdem deyi deyi…

koyun gelir yata yata
camurlara bata bata
gelin ay$e’m suya gitmi$
kollarini ata ata
aman ay$e’m yaman ay$e’m
daglar ba$i duman ay$e’m
uc atim var biri binek
binin arkada$lar gidek
gelin ay$e’m suya du$mu$
yasini tutmaya gidek
aman ay$e’m yaman ay$e’m
daglar ba$i duman ay$e’m
koyun gelir yozuyunan
ayaginin tozuyunan
gelin ay$e’m sele gitmi$
yani cifte kuzuyunan
aman ay$e’m yaman ay$e’m
daglar ba$i duman ay$e’m

haLk türKüsü

Written by My biSGen

30 Mart 2008 at 18:42

Grup / Sanatçı Tanıtım, HERGUNEBIRSEDA kategorisinde yayınlandı

Ananın Sesi ( suLh naĞmesi)

leave a comment »


Ananın Sesi ( suLh naĞmesi)

Ana galbim odlanır söz düşende davadan
Pes değil mi ey insanlar töküldü kan ahtı kan
Pes değil mi kara torpah su içti gözyaşından

Yeryüzünde dostu olsun gerek insan insana
Galbimdeki bu arzular arzusudur zamanın
Men anayım bu sesimde yerin göğün derdi var
Sulha gelin ey insanlar yoksa dünya mahvolur

Silahları yandırın arşa gahsın tütsüsü
Her obada her bir evde ganad açsın sulh sözü
Yüzü gülsün insanların bayram etsin yeryüzü

Yeryüzünde dostu olsun gerek insan insana
Galbimdeki bu arzular arzusudur zamanın
Men anayım bu sesimde yerin göğün derdi var
Sulha gelin ey insanlar yoksa dünya mahvolur

boomp3.com
buRAdAn indirebiLiRsiniz…

yoRumLayan: SadıK güRbüZ ( ….)
düzenleme: saRPeR özSan ( 12 )

öğRenciLeRinize öğRetebiLirsiniz…

Written by My biSGen

02 Mart 2008 at 01:23

Arşın Mal Alan Film Müzikleri

leave a comment »

1-Mugaddime
2-Asgarin ariyesi
3-Cahanin mahnisi
4-Suleyman’in mahnisi
5-Mahni ve raKslar-Suleyman Cahan Veli
6-Gulcehre nin ariyasi
7-Telli’nin nagmesi
8-Asgerin nagmesi
9-Qizlarin xoru
10-Asgerin ve GüLÇehre’nin dueti-bend oldum
11-GüLÇehrenin aryası-aşık oldum
12-Asya ve teLLi’nin dueti
13-Esgerin nagmesi
14_Soltan beyin mahnisi
15-Asya’nın naĞmesi
16_Reqs
17-Veli ve telli nin dueti
18-Gulcohrenin etirafi
19-Trio-Asya ve Gulcohre
20-Gulcohre"nin nalesi

doWNLoad  (51mB )

Password: http://www.azerievi.com

linkLeri günceLLemeyeceĞim… henüz ben de indirmedim…

noTaLaR ve detayLı biLgi için BURAYA tıkLayın

 

ARŞIN MAL ALAN
Ü. HACIBEYOV
Operet, 2 Perde

Konu

  I. PERDE

   1.Tablo

   Genç ve zengin tüccar Esger, kendi evinde derin düşünceler içinde dertli dertli oturmakta ve evlenmeyi düşünmektedir. Elçi göndermeden önce, kızı kendisi görüp beğenmek, sonra evlenmek istemektedir. Esger’in halası Cahan ve hizmetkarı Veli ona yardım etmekten acizdirler. Düğünden önce evleneceği kızı görme arzusu akla mantığa sığmamaktadır. Eski adetlere göre bu mümkün değildir. Cahan hala ve Veli, bu düşüncesinden onu ne kadar caydırmaya çalışsalar da Esger dediğinden dönmemektedir.

    Bir müddet sonra dostu Süleyman, Esger’in evine gelir. Esger, evleneceği kızı düğünden önce görmek konusunda güzel bir yol bulması için dostu Süleyman’dan yardım ister. Süleyman’ın aklına, Esger’in “arşın malcı” (seyyar kumaş satıcısı) kıyafetine bürünmesi ve böylelikle evleneceği kızı görüp beğenebileceği düşüncesi gelmiştir. Çünkü o dönemde hiçbir kız, “arşın malcı”lardan yüzlerini saklamadıklarından, Esger istediği kızı seçebilme şansına sahip olacaktır.

   2. Tablo

    “Arşın malcı” kıyafetli Esger, kendi saadetini bulmak ümidiyle, şarkı söyleyerek şehrin sokaklarında dolaşmaktadır. Nihayet  Soltan Bey’in evine ulaşmıştır. Bu arada, Soltan Bey’in güzel kızı Gülçöhre, amcasının kızı Asya ve hizmetçileri Telli, evin bahçesinde oturup dikiş dikmektedirler. Yüzünü bile görmediği bir insanla evlendirilen kadınların derdine yanan Gülçöhre, onların mutsuzluklarından yakınmaktadır. Tam bu sırada Esger bahçeye girerek elinde getirdiği kumaşları kızlara satmak istemektedir. Gülçöhre’yi gördüğü an, kalbi hızla çarpmaya başlar. Aradığı kızın Gülçöhre olduğunun düşünür. Gülçöhre de “arşın malcı”dan hoşlanmıştır. İki genç ilk bakışta birbirlerine aşık olmuşlardır. Esger ordan ayrılmadan önce, Gülçöhre’ye sorduğu, “Arşın malcıyla evlenmek ister misin?” sorusuna “Evet!” yanıtını almıştır. Hatta Gülçöhre, asla bir başkasıyla evlenmeyeceğini de kati bir dille ona söylemiştir.

    Esger’in bu oyunu Cahan Hala’nın çok hoşuna gitmiştir ve o da kızları görmek için, Soltan Bey’in evine gitmiştir. Yaşlı ve vesveseli Soltan Bey ile karşılaşır, tanışırlar ve Soltan Bey’in şüphelenmesi üzerine, yüzünü bile gösteririr. Soltan Bey, bu yaşlı zamanında evlenmek istemektedir. Bu isteğini, doktorlarda onaylamaktadırlar.

    Cahan hala da, Soltan Bey’in hoşuna gitmiştir. Arşın  malcı kıyafetiyle halasının arkasından gelen Esger, Soltan Bey ile karşılaşır. Soltan Bey’in onun halasıyla  evlenmek istediğini öğrendiğinde bu işe bir şartla izin vereceğini söyler. Halasının karşılığında, kızı Gülçöhre’yi istemektedir. Soltan Bey ise bu teklife fena halde sinirlenir ve tek kızını, fakir bir “arşın malcı”ya vermek istemez.

   II. PERDE

   3. Tablo

   Esger  aşık olduğu için kendini mutlu saymaktadır. Çünkü aradığını bulmuştur. Artık Süleyman, Soltan Bey’in evine elçiliğe gitmektedir. Süleyman, Soltan Bey’in evine gelip, kızını, dostu, varlıklı Esger için ister. Yegane kızı için çoktandır nişan takmak arzusunda olan Soltan Bey, memnuniyetle bu isteğe razı olur. Babasının onu varlıklı bir tacirle evlendirmek istediğini bilen Gülçöhre, buna kati bir dille itiraz eder. Çünkü o, varlıklı Esger ile, fakir Esger’in aynı kişi olduğunu bilmemektedir.

   4. Tablo

   Kızının red cevabına çok sinirlenen Soltan  Bey, Süleyman’dan kızı hemen kaçırmalarını ve düğün tarihini erkene almalarını rica eder. Süleyman’da kızı kaçırtıp Esger’in evine götürür. Gülçöhre bu tanımadığı, bilmediği evde kendini öldürmek istemektedir. Tam bu sırada Esger eve gelir ve konuşmaya başlar. Gülçöhre oradan birlikte kaçmak istemektedir. Fakat Esger ona gerçeği anlatır ve Güçöhre olanları sonunda anlar.

   Eser, bir değil, tam dört düğünle sona erer. Esger, Gülçöhre ile, Süleyman, bu aşamada beğendiği Asya ile, Soltan Bey, Esger’in halası Cahan ile nihayet, hizmetçi Telli, Veli ile evlenerek mutlu sona ulaşırlar.

(…)

yeri gelmişken, buRada birçok azeri eseR mevcut.

(…)

Son oLarak şu türküyü aRıyorum: Ananın Sesi (SuLha naĞmesi ).

Aslında bir tane buldum, dinledim ama beni pek saRmadı. "Gülyaz ve Gülyanaq" isminde ilk defa duyduğum isimler yorumLamış türküyü ( yorumcuLar aZeRi ). Böylesi dramatik yapıda olan ezgi ve sözLer, iğrenç bir aranjeyle adeta taveRnaya / oyun havasına dönüşmüş. tiPik biçim / içerik çatışması işte… İçime sinmedi 😦

buLan olursa ve habeR verirse sevinirim. 90’Larda enfes bir düzenlemeyle "Sadık GüRBüz"den dinlemiştim iLk. Daha sonra "ŞüKRiye tutKun"da sesLendirdi.

Ananın Sesi

Ana gelbim odlanır söz düşende davadan
Bes değil mi ey insanlar töküldü kan ahtı kan
Bes değil mi kara torpah su içti gözyaşından
Yeryüzünde dostu olsun gerek insan insanın
Gelbimdeki bu arzular arzusudur zamanın
Men anayım bu sesimde yerin göğün derdi var
Sulhe gelin ey insanlar yohsa dünya mehvolar
Silahları yandırın arşa gahsın tütsüsü
Her obada her bir evde ganad açsın sulh sözü
Yüzü gülsün insanların bayram etsin yeryüzü
Yeryüzünde dostu olsun gerek insan insanın
Gelbimdeki bu arzular arzusudur zamanın
Men anayım bu sesimde yerin göğün derdi var
Sulhe gelin ey insanlar yohsa dünya mehvolar

Nevruz Gencelli

kLasik müzik dinLeyin/dinLetin/indirin: www.musopen.com

leave a comment »

kLasik müzik sevenLer vardıR içinizde. bakın burada güzeL eserLer payLaşıLmış. ayrıca web sayfası oLanLar için bir güzeLLik de eserLeri on-Line yayınLayabiLmeLeri. bunun için yapmanız geReken, iLgiLi müziğin sayfasındaki "Embed This" yazan yere tıkLayıp o kodu aLmak ve iLetinizin içine kopyaLamak.  örneği aLtta. müzikLeri beğendiniz biLgisayarınıza indirmek istiyorsunuz. o da mümkün. ben uzun zamandır firefox ‘un bir ekLentisiyLe ( DownThemAll ) yapıyorum bu tür işLemLeri. tavsiye edeRim. bu nasıL oLacak diyorsanız basit bir sLayt da hazırLadım.

sLaytı buRadan izLeyin

dinLemek/yayınLamak için örnek müzik:

bu sayfadaki eseri yayınLamak istiyorum.

 

işte kodlar da bu aLttakiLer :

Edebiyatımızın Koca Çınarı anısına kitap

leave a comment »

“Edebiyatımızın Koca Çınarı Anısına Rıfat Ilgaz Sempozyumu”nda sunulan bildiriler Çınar Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. Kitapta 93 akademisyen, yazar, gazeteci ve bilim adamının sunduğu bildirilerle birlikte yazarın yorumladığı şiirler yer alıyor.

Kastamonu Meslek Yüksek Okulu, Çınar Yayınları ve Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi tarafından 10-11-12 Mayıs 2006 tarihinde düzenlenen Rıfat Ilgaz Sempozyumu’na ait bildiriler kitaplaştırıldı.

Kitapla birlikte verilen CD’de sempozyumdan görüntülerin yanı sıra, Kastamonu Meslek Yüksekokulu’nu tanıtan fotoğraflarda bulunuyor. Rıfat Ilgaz’ın yaşamının çeşitli dönemlerinden fotoğraflar ve kitap kapaklarının olduğu bölümde ise büyük ustanın yorumladığı şiirler de dinlenebiliyor.

Etkinliğe bilim ve sanat insanları, 22 ana başlık altında 96 bildiriyle katkıda bulundular. Yazarla ilgili konu başlıkları şunlar:

Rıfat Ilgaz’ın Romanı
Rıfat Ilgaz’ın Öyküsü
Rıfat Ilgaz’ın Şiiri
Rıfat Ilgaz’ın Mizahı
Rıfat Ilgaz’ın Çocuk Edebiyatı
Rıfat Ilgaz’ın Gazeteciliği
1940 – 2000 Sürecinde Rıfat Ilgaz
Rıfat Ilgaz ve Sinema
Rıfat Ilgaz ve Tiyatro
Rıfat Ilgaz ve Aydınlanma
Yerelden Evrensele Rıfat Ilgaz
Halkevleri ve Rıfat Ilgaz
Rıfat Ilgaz’ın Yapıtlarında Eğitime Bakışı

RIFAT ILGAZ SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ
Rıfat Ilgaz, 1940’lardan başlayıp aramızdan ayrıldığı 1993 Temmuzuna kadar laik ve etik duruşunu değiştirmemiş;dil, eğitim ve kültürün yozlaşmasına yaşamı ve yapıtlarıyla karşı çıkmıştır. Toplumcu, özgürlükçü, yurtsever savaşımcılığını Anadolu’nun binlerce yıllık kültür kaynağından beslenerek gerçekleştirmiştir. Kültürsüzleştirme konusundaki iç ve dış saldırıların doruğa ulaştığı günümüz Türkiye’sinde, sanatçı, aydın kişiliği ve sorumluluk bilinciyle bizlere güç vermektedir.

“Edebiyatımızın Koca Çınarı” Anısına Rıfat Ilgaz Sempozyumu
Çınar Yayınları CD- Karton Kutulu – Büyük Boy 24×16 cm – 903 sayfa 50 YTL

Written by My biSGen

19 Ocak 2008 at 23:13

KLasik gitaR LinkLeri…

leave a comment »

aslında niyetim Muriel Anderson ‘a ait bir yazı yazmaktı; şöyle notalı, görüntülü güzel doyurucu bir yazı… ancak biraz önce bi baktım dün biLdirgeç‘e gönderdiğim yazım yayınLanmış, ben de kararımı değiştirdim. biLdirgeç’deki yazımın Linkini vermeyi daha uygun buLdum. hazıR bu fırsatı deĞerLendiRip tüm yazıLarımın linkini de vereyim bari; sizi şöyLe aLayım…

bu arada eLvi’yi çok özLedim 😦

koLum kanadım kıRıLdı sanki…

en deRin kayGıLarımLa…

WOODY ALLEN- (Caz MUZIGI) UNLU KLARNETCI

leave a comment »


Woody çalar klarnet şaşar….!

Enstrümanların hercai menekşesidir klarnet. Orkestradan çıkıp sokaklarda halkın arasına karıştığında muzipleşir, serserileşir. Klezmerci Giora Feidman içine ruhunu üflediğinde coşkuyla hayatı kutsar, Sidney Bechet ya da George Lewis gibi nota okumasını bile bilmeyen dahi cazcılar dokunduğunda gökyüzünü maviye boyayacak dev bir badana fırçası oluverir. Böylesine nadide bir enstrümanın, komedyen, yönetmen, senarist, gizli romancı Woody Allen’ın elinde yeryüzünün en oyuncu çalgısına dönüşmesi beklenirdi.

15’inden bu yana nota bilmeden Dixieland çalan Allen, 55 yıl sonra şu noktada: ‘Yeniden doğsam bir virtüöz olmak isterdim. Tamamen amatör klarnetçi, müzikte umutsuz bir vakayım. Neden beni dinlemeye geliyorlar, anlamıyorum.’ Yine de konserleri tüm dünyada kapalı gişe. İstanbul biletleri 14 Kasım’da, altı saatte tükendi. Allen bu teveccühü iyi değerlendiriyor. Filmlerine klasik tanıtım kampanyası düzenlemekten nefret ettiği için, ne zaman vizyona yeni bir filmi girse klarnetini alıp yola düşüyor.

Tam 30 yıldır, hiç sektirmeden, her pazartesi akşamı saat 20.30’da Manhattan’da grubuyla sahneye çıkıp, Dixieland çalıyor Woody Allen. Bir zamanlar Michael’s Pub, onun sayesinde, Özgürlük Anıtı kadar meşhurdu; şimdilerde Carlyle Oteli’nin kafesi. 1978’de, Annie Hall’un dört Oscar aldığı akşam tören yerine, klarnetinin başındaydı. 1992’de, 12 yıllık hayat arkadaşı, 13 filminin başrol oyuncusu Mia Farrow tarafından sübyancılıkla suçlanıp dünya basının manşetlerine yerleştiği günlerde de.

90 kişinin sığabildiği küçük kafeyi, 85 dolar ödeyip ağzına kadar dolduran binbir milletten meraklının müzik dinlemekten çok onu seyretmeye geldiğini bilse de klarnetini hep keyifle üfledi. Tek kural koydu: ‘Fotoğraf, imza yok!’ Mahcubiyeti nedeniyle gözlüklerinin arkasına saklanıp, çoğunlukla da gözünü kapayıp, zamanı geçen yüzyılın ilk çeyreğine, mekanı New Orleans’a ayarladı, dinleyicilerini geçmişe ışınladı.

‘Devekuşu gibiyim. Gazete okumam, TV haberlerini izlemem. Güncel hafızamda boşluklar vardır hep. Dolayısıyla ödüller, skandallar beni etkilemez. Tek konuya odaklanırım: Çekeceğim yeni bir film, konserde çalacağım yeni bir eser. Hayatım sıkıcı denebilecek kadar tekdüze. Sabah kalkarım, en az bir saat klarnet egzersizi yaparım. Eşimle yürüyüşe çıkarım. Sonra 16 yaşından beri kullandığım Olympia daktilonun başına oturup çalışırım. Cep telefonu gibi, bilgisayarın da faydasını görmedim; kullanmıyorum. Hollywood filmlerine gitmem, zamanıma yazık. Yalnız, haftada bir konser veririm.’

İşte Woody kanunları

Woody Allen ve orkestrası iki yıl önce İstanbul Caz Festivali’ne davet edilmişti. ‘Uzun uçuştan çok korkar’ cevabını veren menajerleri, bu yıl Avrupa turnesini planlarken Türkiye’yle bağlantı kurdu. Zemheri mevsimindeki konsere şans eseri Ak Emeklilik sponsor oldu. Kesinleşince, Allen’ın istek listesi geldi: Havaalanında karşılama komitesi istemem. Limuzine sadece ailemle ben binerim. Fotoğrafımız çekilirse küserim. Araç yolda kesinlikle tünelden geçmesin. Otele arka kapıdan girmem. Afişlerde sadece ben olacaksam asmayın daha iyi!

Kaynak:Hürriyet

Bak işte Woody Allen

Ünlü yönetmen ve oyuncu Woody Allen ile grubu önceki akşam Lütfi Kırdar’da sahneye çıktı. New Orleans cazı çalan ekibin konserinde ‘İstanbullu cazseverler’ tam kadro yer aldı

New York’lu ünlü yönetmen ve oyuncu Woody Allen ağustosta, Scarlett Johansson’un başrolünde oynadığı filmi ‘Match Point’u çekmek için gittiği Londra’da Guardian gazetesine verdiği söyleşide söz, klarnet çaldığı grubuna gelince “Ben kulağı olmayan tam bir amatörüm” demiş. Madem amatör, neden verdiği konserlerin biletleri piyasaya sürülür sürülmez (Türkiye’de de olduğu gibi) kapış kapış gidiyor? 70 yaşındaki Allen bunun nedenini dile getirirken (Allah için) dürüst davranıyor: “İnsanlar beni izlemeye geliyor, çünkü ben ünlü biriyim. Şan şöhret sahibi biri olmadan bunu yapıyor olsaydım bir hafta içinde açlıktan ölürdüm. 2 bin ya da 3 bin kişilik salonlarda konser veriyorum ve tüm biletler tükeniyor.”
Londra’dan İstanbul’a uzanıyoruz. Woody Allen ve grubunun İstanbul’da Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’ndaki konserinin biletleri, satışa sunulduğu gün tükenmişti. Allen, önceki gün havaalanında biletlerin kısa sürede tükenmesini ‘mucize’ olarak nitelendirmiş ve İstanbulluların çalacaklarına, New Orleans cazına verecekleri tepkiyi çok merak ettiğini, çünkü çaldıkları müziğin belli bir türe girmediğini dile getirmişti. Önceki günün akşamı gördük ki, ‘İstanbullular’ New Orleans cazına aşina! Nitekim salon dolu. Birçok harikulade caz müzisyeninin İstanbul Caz Festivali kapsamında verdiği konserlerdeki manzara aklınıza gelince içinizi ‘cız’ ettirecek kadar dolu hatta.
Ama Woody Allen’ın da dediği gibi: O bir ünlü. Diyecek bir şey yok.

Kaynak:Radikal

Written by My biSGen

13 Ocak 2008 at 16:19

Grup / Sanatçı Tanıtım, Klarnet kategorisinde yayınlandı

FLAMENCO BOSFORO

leave a comment »

Written by My biSGen

30 Aralık 2007 at 14:06

Grup / Sanatçı Tanıtım kategorisinde yayınlandı

ANIL GELENLER – Gitar Resitali -2007

leave a comment »


25.12 .07 Salı günü Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Kültür Merkezinde saat 19.00’da Anıl GELENLER gitar resitali yapacaktır.

Özgeçmiş

1986 yılında Ankara’da doğdu. Klasik gitara 1996 yılında ağabeyi Faruk Cumhur Sendan ile başladı. Bir yıl içerisinde göstermiş olduğu gelişme ile birlikte çalışmalarına Bülent Bıçakçı ile devam etmeye başladı, bu sırada televizyon programlarına katıldı ve bir çok resital verme imkanı buldu. 2003 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesine lisans devresinden burslu girmeye hak kazandı ve burada Kağan Korad’ın öğrencisi oldu. Anıl Gelenler şu ana kadar Costas Cotsiolis, Tilman Hoppstock, Marco Socias, Srdjan Tosic, Liviu Georgescu, Bosko Radojkovic, Anelio Desiderio ve Roland Dyens gibi önemli gitaristlerle çalışma fırsatı buldu. Aynı zamanda Türk gitaristlerden Cem Duruöz ve Muzaffer Çorlu’nun master classlarına da katılma fırsatı yakaladı.
Anıl Gelenler, halen Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi bünyesinde Lisans 3 sınıfında Doç. Dr. Kağan Korad ile klasik gitar çalışmalarını sürdürmektedir.

PROGRAM

Milonga……………….Jorge Cardoso

Sonata A-Dur K208…………….. Domenico Scarlatti

Lute Suite No.2 (BWV997)………………J.S. Bach

-Prelude
-Sarabande
-Gigue

Fandango………………….J. Rodrigo

Elogio de la Danza………………Leo Brouwer

Written by My biSGen

21 Aralık 2007 at 14:18

Ali Bülent BIÇAKCI

leave a comment »


1971’de Aksaray’da doğdu. Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü’nü 1993’de bitirdi. Gitarla üniversite yıllarında tanıştı. Yakın arkadaşı Murat İşbilen ile tanışmasıyla gitarın yaşamındaki yeri ve önemi de değişti. Çalışmalarını bireysel olarak sürdürüp yurtiçinde ve yurtdışında gitar yorumculuğu usta sınıflarına katıldı. Armoni dersleri aldı. Ricardo Moyano, Marco Socias, Carlo Domenicoi, Jorge Cardoso gibi gitaristlerle bir arada bulunma ve kritikler alma fırsatı buldu. Bu güne kadar birçok solo, duo, trio, flüt-gitar ve keman-gitar repertuarı içerikli konserler verdi. ODTÜ Klasik Gitar Festivali (1997 ve 2005), ODTÜ Uluslararası Bahar Festivali (1997), Adana Uluslararası Gitar Günleri (1997), Karaburun Gitar Festivali (1999), Ordu Uluslararası Gitar Festivali (2003,2004,2005,2006) gibi etkinliklerde sahne aldı. Festivaller dışında birçok ilde konserler verdi. Klasik gitar kültürü ve gitar yapımı üzerine araştırmalar yapmak için birçok kez İspanya ve Almanya’da bulundu. Halen M.E.B. Çağdaş Sanat Merkezi’nde (Ç.S.M) gitar eğitimcisi olarak görev yapmaktadır. (1995-2007)

Written by My biSGen

20 Aralık 2007 at 12:47

gitar, Grup / Sanatçı Tanıtım kategorisinde yayınlandı