My biSgen

ParçaLanmış, böLünmüş dünyama-kimLiğime müzik gezegeninden düşen ışığın göLgesi vursa yeter!….

Archive for Ocak 2008

"katibim" türküsünün öyküsü

leave a comment »

kıRım Savaşı sırasında, İstanbul’a gelen İngiliz Ordusunda, İskoç askerleri de vardır. İstanbullular, gördüklerinde kahkahalara boğuldukları kısa etekli İskoçyalılara lakap takmakta geç kalmazlar : “Donsuz asker!

Bir İskoç besteci, halkın alayı üzerine bir marş besteler. Bir İstanbul külhanisi de, genç katipler için yazdığı şiire beste olarak donsuz askerlerin marşını alır. Böylelikle de, ünlü “Katibim” türküsü doğmuş olur.
kaynak: Sunay AkınAy Çiçeği ve Denizyıldız(lar)ı
burada şarkının yine buna benzeyen bir başka hikayesi anlatılmış. yine buradaysa iskender paLa tarafından bu hikaye daha da detaylandırılarak anlatılmış.
-+-+-+-+-+-+-+-+-
alttaki linkler ise youtube’deki çeşitli "katibim" yorumları :
Katibim Medley
Bilkent Guitar Trio Katibim Variations(TURKEY)
Devlet Çoksesli Korosu
Sacred Shabbat – Loreena McKennitt
En Güzel Fotoğraflarla İstanbul ( nostaljik ve çok hoş bir aranje )
Houston Turkish Festival 2007 Mehter
Üsküdar’a giderken – Katibim ( ilginç ! )
hülya koçyiğit’le katibim ( bir türk filminden çekilmiş)
akordeonLa katibim

 

"Katibim" by Safiye Ayla ( aah ah )

zoRLa güzeLLik oLur mu?

leave a comment »

Pertev Naili Boratav anlatıyor:
Bundan 140 sene kadar evvel, 1800 de sağ bulunan Tüccari( bu Linkten emin deĞiLim 😦 ) zamanında, hikayelerimizin birçoğu sevdaların muratlarına kavuşmadan ölmeleriyle sona erermiş. Bunlar Kerem ile aslı ve divan edebiyatından Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin tipi hikayelermiş. Birçok köylerde ve kasabalarda, yeniçeri ağalarından, köy kabadayılarından buna kızıp, hikayesinde aşıkları birbirine kavuşturmayan hikayecileri vuranlar ve öldürenler olmuş. Bunun üzerin Kars ve havalisi aşıkları toplamışlar, bütün hikayelerin sonunu hasretlileri birbirine kavuşturup muratlarına erdirecek şekilde değiştirmeye karar vermişler. Bu tarihten itibaren sevdalıları birbirine kavuşturmayan veyahut ölümle nihayetlenen hikayelere rastlamıyoruz.(S.26)

NİHAT GENÇ
“Köpekleşmenin Tarihi”
İletişim Yayınları

Written by My biSGen

31 Ocak 2008 at 02:44

pisagor, tarikat ve sus işareti !

leave a comment »

Bilindiği üzere Pisagor resmi tarihe tarihinde dik üçgenlerin sırrını dünyaya indiren ölümlü olarak geçer. Oysa Pisagor bir tarikatın kurucusudur da aynı zamanda. Bu tarikatın inancına göre “evrende her şey sayılarla idare ediliyordu ve sayılarla izah edilebilirdi.”

Pisagor bir istekliyi yoluna kabul etmek için pek zor beğenir bir kimseydi. “Her ağaç bir Hermes yapmaya yaramaz” derdi. Onun tarikatına girmek isteyenlerin bir süre deney ve çilelere tabi olması şart kılınmıştı. Müritliğe kabul edilen çocuk, hiç olmazsa iki yıl hazırlıkla meşgul olurdu. Müride, bu süre zarfında “AKUSİKO”, yani DİNLEYİCİ” adını verirlerdi. Dinleyici ders esnasında mutlak şekilde susmaya mecburdu. Ne hocasına bir sey sormaya mezundu ne de ders hakkında tartışmaya… Yalnız dersleri tam bir saygı ile kabul etmeye, ondan sonra onları kendi kendine uzun uzun düşünmeye bakmakla görevlendirilmişti. Bu kuralı dinleyicinin beynine işlemek için uzun bir örtüye bürünmüş bir kadın heykeli gösterirlerdi ki parmağını dudaklarının üzerine koyarak “SUS” işareti yapardı. (TASAVVUF TARİHİ, Mehmet Ali AYNİ, s.78 )
Bu bilmem size ne çağrıştırdı ancak benim aklıma hemen hastane koridorlarında insanların telaşlı hallerinden uzaklaşmalarını ve bulundukları ortamın sessizlik istediği konusunda kendilerine uyarıda bulunma amacını güden, sus işareti yapmış, kadını çağrıştırdı. var mıdır acaba bu iki olay hakkında bir ilişki ve ayrıca bu fotoğraftaki kadın kimdir? ( ben tüRkan şoRay‘a benzettim ! )

Written by My biSGen

31 Ocak 2008 at 01:22

Slap and Pop Techniques For Guitar

leave a comment »

Jean Marc Belkadi
Slap and Pop Techniques For Guitar

The purpose of this book is to provide a fresh prespective on the subject of funk guitar.
It shows techniques commonly used in the bass such as slap and pop, but on the electric guitar giving a whole new realm of posibilities in the instrument. Comes with MP3 of the exercises.
doWNLoad…

Written by My biSGen

29 Ocak 2008 at 22:31

gitar, MÜZİK NOTA, Sound kategorisinde yayınlandı

Ableton Live 6.0.10

leave a comment »

“Post prodüksiyon bile yapabileceğiniz bir program düşünün… Sınırların ötesinde enstürmanlar… dünyanın en geniş müzik aletleri, arşivleri, efekt rack’ları, midi kontrolleri ve buna benzer tüm özellikler Ableton Live’da… Orkestral yaylılardan bakırlı sazlara, klasik gitardan harp’a kadar geniş bir yelpazeye sahip bu program ile dj olun, müzik tasarımcısı olun, müzik dinleyeni olun..”

nette ilgili bazı yerler  ( …. / …. )

doWNLoad…

linki günceLLemeyeceğim

not: proGramı hiç kuLLanmadım, yoLLayan arkadaş bu yukarıdakiLeri yazmış, cubase, sonar cakewaLk, sound forge ya da Fruity Loops yetmedi bir de abLeton çıktı başıma 🙂 neyse bi ara kurar denerim…

Written by My biSGen

29 Ocak 2008 at 02:52

GİBİ SÖZCÜĞÜ ÜZERİNE…

leave a comment »

Türkler otomobilden önce atlarına düşkündüler. Öyle ki, atları öldüğünde derisini yüzer ve içini samanla doldururlardı. Gözlerini önünden ayırmadıkları bu heykele de “kipi” adını verirlerdi. Bu sözcük Türkçemizde “gibi”ye dönüşmüştür. (s.22)

SUNAY AKIN
ÖNCE ÇOCUKLAR VE KADINLAR
ÇINAR YAYINLARI
1.BASIM İSTANBUL, EKİM 1999

Written by My biSGen

29 Ocak 2008 at 02:38

LEONARDO FİBONACCİ

leave a comment »

Hesap yapmayı Cezayirli bir Arap ustadan öğrendi. Rivayete göre bir arkadaşının tavşan çiftliği vardı ve her üreme döneminde en az kaç yavru beklemesi gerektiğini hesaplayamıyordu. Fibonacci arkadaşına yardım etti. Bulduğu sayılar da Fibonacci dizisi olarak tarihe geçti. 

Göze daha net gözükeni “dal” problemidir. Her farklı nesilde kaç tane dal olduğunu sayarsanız birçok bitkide yine aynı sayı dizisi karşınıza çıkar : ilk yıl 1, ikinci yıl 1, ertesi yıllar 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, ….. diye gider.Yeni doğan her dal, ikinci yılını tamamladıktan sonra her yıl yeni bir dal verir. Bu kural yeni doğan dallar için de geçerlidir. Buna göre her yıl kaç dal olduğunu sayarsak 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, …dizisini buluruz. Bu Fibonacci Dizisi’dir: Dizideki her sayı kendisinden önce gelen iki sayının toplamıdır.

Written by My biSGen

29 Ocak 2008 at 02:33

CARL GAUSS

leave a comment »

Ekim 1795 yılında Göttingen Üniversitesi’ne kaydolduğu zaman “Matematikçi mi olayım, edebiyatçı mı olayım?” diye düşünüyordu ve bu kararsızlığı altı ay kadar sürdü. Matematik ve edebiyat dünyaları nefeslerini tuttular. Sonunda 30 Mart 1796 tarihinde bir defter açtı, “Bugün eşkenar bir onyedigenin cetvel ve pergelle nasıl çizileceğini buldum” dedi. Bu aynı zamanda onun matematikçi olmaya karar verişi de oldu. Bu problem ikibin yıldır açık olan bir problemdi…

CARL FRİEDRİCH GAUSS bu hatıra defterini, matematiksel hatıra defterini, ölünceye kadar kullandı. Bu defter ancak o öldükten 43 yıl sonra ortaya çıktı ve içinde 146 tane, basılmamış, küçük küçük çok önemli teorem bulundu. Bütün hayatı boyunca “öz ama olgun” ilkesiyle hareket etti ve çok az yayın yaptı ama her yaptığı yayın, her bulduğu buluş tam, olgun ve mükemmeldi.

Çalışmalarını sade bir odada gerçekleştirdi; çıplak bir masa, mobilyasız bir oda ve ancak yetmişinci doğum gününde arkadaşları ve gençler tarafından ikna edilebildi ki odasına bir koltuk konabilir, yorulduğu zaman bu koltukta dinlenebilir.

O, diğer insanların rağbet ettikleri küçük rahatlıklara değil, sayılar ve matematik dünyasının içindeki sırların verdiği rahatlıklara, huzurlara yol açtı.

O, matematiği şu meşhur sözüyle ifade ediyordu; “ MATEMATİK BİLİMLERİN KRALİÇESİDİR !

Matematiğin Aydınlık Dünyası

Sinan Sertöz

Written by My biSGen

29 Ocak 2008 at 02:19

YANLIŞ İFADENİN SEBEP OLDUĞU ÖLÜM

leave a comment »

III. Selim zamanında zamanın en bilgili ve en saygın bilim adamı Şanizade Ataullah Efendi‘dir. Bizim topraklarımızda meyve veren ağacı taşlamak adetten olduğu için Ataullah Efendi‘de hak ettiği yerlere bir türlü gelemez. Saray hekimi ölünce yerine onun atanması beklenirken u gerçekleşmediği gibi saray hekimliğine atanan sadrazamın adamı hakkında dedikodu ettiği iftirasıyla sürdürülür. Padişah daha sonra durumu anlar ve Ataullah Efendi hakkında af çıkarır. Fakat Ataullah Efendi‘ye af fermanını götüren görevli heyecandan şaşırıp, “İtlakınıza (affınıza) ferman getirdim” diyecek yerde, “İtlafınıza (idamınıza) ferman getirdim” deyiverince Ataullah Efendi hemen fenalaşır ve ölür…

Written by My biSGen

29 Ocak 2008 at 02:12

Tarih-Ten, İLGİNÇ kategorisinde yayınlandı

“yetmişikibuçuk millet” deyiminin kökeni

leave a comment »

Dilimizde geçen “yetmişikibuçuk millet” deyiminin kökeni şu imiş meğer :

Tanrı-Kral Osiris’i kardeşi Set’le yetmişiki kişiyi oyuna getirip bir sandığa tıkar, sandığı kurşunla lehimleyip suya atarlar. “Yetmişiki” sayısı üçler, yediler, kırklar gibi mitos’larda kullanılan bir sayı… Türkler, Çingene‘yi horlamak için onları “buçuk millet” sayıp “yetmişikibuçuk” millet ya da “yetmişiki millet” demişler.

(Aziz Nesin. Okuduğum Kitaplar. Birinci Basım: Ekim 2000. Adam Yayınları. S.211)

ben bu bilgiyi Aziz Nesin’in “Okuduğum Kitaplar” isimli kitabında buldum. Aziz Nesin de çevirisini Bilge Karasu’nun yaptığı D.H.Lawrance’ın “Ölen Adam” kitabından aktarmış.

Written by My biSGen

29 Ocak 2008 at 02:07

kelime deyim hikayeleri, İLGİNÇ kategorisinde yayınlandı